Medreseden Misak-ı Maaarif’e

Eğitim, Hz. Adem’den günümüzde kadar gelişen; ilmi, bilgiyi, hikmeti, tecrübeyi öğretme ve öğrenme sistemidir. Kabil’in, Habil’i öldürdükten sonra ne yapacağını düşünürken, kuşun diğer bir kuşu toprağa gömdüğünü görerek aynı şeyi uygulaması eğitimin sadece insandan alınmadığını kanıtlar niteliktedir. Nitekim Rabbimiz evrende yarattığı sayısız vesileler ile bizleri her an eğitime tabi tutmaktadır. Eğitim, yazının icadıyla birlikte geliştirilerek sistemsel bir hale bürünmeye başlamıştır. Eğitim geliştikçe de sonu bucağı olmayan ilmin istikametinde olan insanlar büyük adımlarla uzun yollar kat etmiştir. 

Gazanfer Ağa Medresesi’ndeki bir dersin tasvir edildiği minyatür (Dîvân-ı Nâdirî, TSMK, Hazine, nr. 886, vr. 22a)

14. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Osmanlı’da “Orhan Gazi Medresesi” adıyla İznik’te ilk medresenin kurulması medrese eğitim modelinin başlangıcı olmuştur. Medresenin öncelikli hedefi dini ve dünyevi misyonu yüklenecek kişiyi yetiştirmek ve onu ideal bir mümin seviyesine getirmektir. İslam hukuku, ilahiyat, fıkıh, tefsir, Arapça gibi dini derslerin yanı sıra tıp, kimya, astronomi, fizik gibi pozitif bilimlerin eğitimi verilirdi. Eğitimi verilen derslerden de anlaşılacağı gibi gerek İslam dünyasına birçok alim, gerekse bilim dünyasına birçok bilim insanı kazandırılmıştır. Tabi bilimde oldukça muvaffak olan müslüman bilim adamları üst düzey imani meselelere de vakıf idiler. 

Ülkemizde eğitim sistemi laikleştirilmiş bir bakış açısıyla hazırlandığından ötürü ilk ve orta öğretimde imam-hatip ve düz olmak üzere insanların tercihine iki alternatif sunulmuştur. İmam-hatip modelinde daha çok medrese sistemi numune teşkil ediyor. Lakin asla bir medresenin yerini tutmamıştır. Günümüzde medrese eğitim sistemine her ne kadar din ağırlıklı bir model gözüyle bakılırsa Yusuf Kaplan’ın deyimiyle Oxford, Harvard gibi dünyanın önde gelen üniversitelerinin eğitim modelinin medrese eğitimi dikkate alınarak yapıldığını belirtiyor ünlü profesörler.

Medresenin en önemli özelliklerinden birisi de karma olmamasıdır. Bunu dile getirdiğimizde gerici gibi ithamlara maruz kalsak da batıda başarılı üniversitelerin de bu taktiği uygulaması öğrenci psikolojisi için daha faydalı olduğunu gösteriyor [2]. Fakat onlar için övgüler yağdıran insanımız bizleri en ağır şekilde eleştiri yağmuruna tutmaktadırlar. Detaya inmek gerekirse karma eğitimde lise çağındaki öğrencilerin nefislerine uyup nice tehlikeli vukuatlara bulaştığını görmezden gelemeyiz. Diğer yanda sınıf içinde öğretmenin öğrenciyi rencide edecek bir davranışta bulunması öğrencide uzun süre utanca ve motivasyon düşüklüğüne neden olması hasebiyle eğitim öğretimde verim azalır. Buna mahal vermemek adına tekli eğitim en doğru yoldur. 

Osmanlıca, eğitim sistemini destekleyen önemli unsurlardandır. Çünkü günümüzde bizler daha 100 yıl önceki bir metni bırakın anlamayı doğru düzgün okuyamaz iken medrese talebesi yüzyıllar öncesi yazılmış bir metni yorumlayabiliyordu. Osmanlıca’nın bu zamansal avantajının yanında bir de mekansal bir avantajı vardır: Geniş bir coğrafyadaki kaynaklardan beslenebilmek ve coğrafyanın her köşesine hitap edebilmek.

Medrese sistemine ise en büyük darbe dil ve harf inkılabı ile yapılmıştır. Batılılaşma hevesi bizleri 600 yıllık tarihimizden, kültürümüzden ve değerlerimizden mahrum bırakmıştır. 

Amasya Selçuklu Osmanlı Mimarisi ve Bezemeleri, Nil Sari, Gülbün Mesara, Ü. Emrah Kurt (İstanbul 2007)

Diğer madde, Osmanlı’da talebelerin yetenek ve ilgi alanlarına göre mesleki bir teşhis konulmasıdır 15. yüzyılda devlet adamı  yetiştirmek için açılan Enderun eğitimine, İslam dinini ve Türkçe’yi öğrenen her çocuk alınırdı. Alınan çocuklar aynı zamanda iç oğlan olarak saraya da alınıyorlardı. İç oğlanlar sarayda matematik, tarih gibi konularda üst düzey eğitim alırlardı. Ayrıca öğrenciler mutlaka bir sanat dalında ustalaştırılırdı.

Enderun’da eğitim birbirlerinin devamı olan yedi oda içinde verilirdi. Öğrenciler alt odalardan eğitime başlar, başarılı oldukları takdirde üst odalara doğru yükselirlerdi. Bu odalar, Büyük Oda, Küçük Oda, Doğancılar Odası, Seferli Odası, Kiler Odası, Hazine Odası ve Has Odadır. Enderun’da eğitimini tamamlayanlar devletin işlerinin görüldüğü ve sarayın dış hizmetinde görevli personelin bulunduğu kısım olan Birun’da ya da taşrada yönetici olarak görevlendirilirlerdi. Buna çıkma denirdi. Enderun’dan birçok sadrazam, vezir, komutan, müzisyen, şair, nakkaş ve ressam yetişmiştir.

Eğitim sistemimizde öğrenci yeteneğini ve ilgi alanını üniversite zamanında öğrenebilmektedir. Bu oldukça geç kalınmış bir vakittir. Günümüzde birçok öğrenci istediği bölümü kazanmış olsa da bazı beklentilerinin cevapsız kalmasından ötürü ya yoğun bir strese katlanıp tekrar sınava hazırlanıyor veyahut seneler boyu süren eğitim hayatını heba edip bir işe girmektedir. 

2. Meşrutiyet döneminde Osmanlıcılık politikası ile milliyetçi başkaldırışlar önlenmeye çalışılırken bir de üstüne Türkçülük düşüncesi ortaya çıktı. Ziya Gökalp’in öncülüğünü yaptığı grup ulusal bir zihniyet temeline oturtulmuş yeni bir eğitim sistemine zemin oluşturmaya yönelik faaliyetlerde bulundu. Amaç ulus kavramını ön plana çıkararak eğitim sisteminde dinin dikkate alınmadığı bir yapı oluşturmaktı. Osmanlı Devleti’nin fiili olarak etkisiz hale gelmesi ile beraber kurulacak olan yeni ulus devletin eğitim alanında izleyeceği yolun ana hatları da 8 Mart 1923 yılında dönemin Milli  Eğitim Bakanı İsmail Safa tarafından yayınlanan bir genelge ile bildirildi [2]. Umumi Maarif ve Terbiye Programı ya da Misak-ı Maarif adı ile bilinen bu programda aslında Türk milletinin alacağı eğitimin temel karakteristiği önemli derecede ortaya çıktı. Bu genelgeye göre bu eğitim sistemi şu özelliklere sahip olacaktır:

  1. Milliyetçi, halkçı, devrimci, vatandaşlar yetiştirmek
  2. İlköğretimi edimli olarak (fiilen) genelleştirmek, herkese okuma yazma öğretmek
  3. Yeni kuşakları bütün öğrenim derecesinde genellikle bilimsel, özellikle ekonomik yaşamda etken ve başarılı kılacak bilgilerle donatmak
  4. Toplum yaşamında dünya ve ahiret cezaları korkusundan doğan ahlak yerine hürriyet ve düzenin uzlaşmasına dayanan gerçek ahlak ve erdemi egemen kılmak
  5. Milli eğitimimizin genel amacı, Türk ulusunu uygarlıkta en ileriye götürmek ve yeni kuşakları Türk olmak onurunun gerektirdiği aşk, irade ve güçte yetiştirmek

Bu özellikler en geliştirilmiş eğitim modeli medreseyi bertaraf eder niteliktedir.

Türkiye Gençlik Vakfı Enderun Mektebi projesi ile unutulanları hatırlatmıştır. Fakat bu fikir eğitim sistemimize nakşedilmediği sürece devletimizin üst kademeleri menfaatçi tipler tarafından kuşatılmaya maruz kalacaktır.

Son söz olarak, Yusuf Kaplan hocanın cümlerine yer veriyorum:

“Akıl artı kalp eşittir ruhtur. Eğitim sistemi genç kuşaklarına ruh veremediği sürece hiçbir işe yaramaz. Bu nedenle 5 ilkeyi hayata geçirmek zorunda. İdeal, özgüven, ahlak, tevazu ve saygı. Bu 5 ilkeyi hayata geçiremezse toplumun mezarını kazıyor demektir. Medrese modeli öğrencinin zihnini işletecek, kalbini harekete geçirecek ve dolayısıyla ruh verecek bir modeldir. Bu model insanlığı kurtaracak yegane modeldir. Böylelikle alim, arif ve hakimler yetişecektir.” [1]


Kaynakça

[1] Yusuf Kaplan | En Gelişmiş Eğitim Modeli Medresedir

[2] A. Karabat, Karma eğitim mi tek cinsiyetli eğitim mi?, 2014, Aljazeera Turk

[3] İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırma Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 2, 2017, Sayfa: 977-995

Muhammed Şafak Çankaya
Talebe