1
Kelime-i şehadet getiren insan, artık Allah’ın varlığını ve Hazreti Muhammed’i resul olarak kabul etmiştir. Bu kabul ediş neticede sorumlulukları da beraberinde getirir. İnanan ve iman eden insan için yaşam tarzı Kuran’ı Kerim’de ve peygamberin sünnetlerinde en makul, orta halli bir şekilde çizilerek belirlenmiştir. ‘Ben Müslümanım’ diyen herkesin Allah’ın kitabına ve Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) sünnetine uyması icap eder: “Kim Allah’a ve Resulüne karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.” (Nisa, 14) Bu sert uyarı hepimizin iki dünya saadetinin kazanılması için yapılmıştır.
Peygamber efendimizin hayatı örnek alınması gereken en güzel örnektir. Onun yaşamı hep bir eylem ve hareket içinde geçmiştir. Bu hareketi bazen susarak onaylaması bazen bir tebessümle kalpleri ısındırması bazen de Allah yolunda savaşarak cihat etmesiyleydi. Diliyle ve kalbiyle iman eden bir Müslüman için de bu böyle olması gerekiyor. İnanan bir insanın kolaylaştırıp, zorlaştırmaması, müjdeleyip, nefret ettirmemesi gerekiyor.
Peygamberimizin hayatı ayrıntılarıyla incelendiğinde ona küfreden bir insan bile bundan dolayı pişman olup imana gelebilecek örnekliktedir. O’nun eylemi daima sabırla mücahede ve mücadele ileydi. Nitekim Asrı Saadet hayatı bize bir rehber olarak önümüzde durmaktadır.
Asrı Saadet devri Allah’a ve Peygamberine teslimiyet devridir. Peygamber (s.a.v.) Ashabı Allah’a ve Resulüne teslimiyet ile şekillenmişti. Hazreti Âdem (a.s) devrinden beri bu dünya hak ile batılın mücadelesinden ibarettir. Bu mücadelede inanan, iman eden ve en önemlisi eylemiyle cihat eden Müslüman için bir savaş yeridir. Peygamberimiz bir hadisinde: “Batıl / yanlış şeyleri söyleyerek insanlara nasihat eden, konuşan şeytandır. Hakkı söylemekten sakınan ise dilsiz şeytandır.” der. Çok kesin ve net bir uyarı olarak bunu hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekiyor. Çünkü bugünkü dünya sistemi, Allah’a ve Resul’üne teslim olanların hâkim olanlar tarafından oluşturulmamıştır.
İslam bir hareket dinidir. Yerinde duran, oturan, tembel olan, iki günü değil her günü birbirine denk olan için ve çalışmadan kazanmak isteyen için İslam çok sert uyarılarda bulunmaktadır. Faiz çalışmadan –alın teri dökmeden- kazanılan paradır ve buna bulaşan, bu yolda devam Allah’a savaş açmıştır (Bakara 278-279). Yine Allah Resulü “İki günü denk olan ziyandadır.” diyerek her günün bir öncekine kıyasla daha iyi olması gerektiğini aktarır. Öte yandan Allah “Bir iş bittiğinde başka bir işe koyul.” (İnşirah, 7) diye emreder. Zamanb da bir sermayedir, bu sermaye Allah yolunda hareket etmek, ibadet ve çalışmakla geçirildiğinde ahiret hayatı saadetle geçecektir. Kurtuluş teslim olanadır.
2
Hangi çerçeveden bakarsanız bakın, hakkın hakim olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Hak koşulsuz şartsız doğru olandır ve ehl-i sünnet ve’l-cemaatle ile belirlidir. Bugün dünyevileşen insan, her geçen gün bir yaratıcının olduğunu unutmakta ve gerek bu dünyada gerekse ahirette kaybetmektedir. Bu dünyada hep kazanmak için de bencilleşerek komşusu açken tok yatmaktadır. Zekât şayet kâmil manada uygulansa dünyada açlık önemli ölçüde azalacak düzeydeyken, aksi devam ediyorsa bir şeyleri tam yapmadığımız içindir. İşi ehline, yani en iyi yapana vermek bir sünnettir. İlmi ve bilimi üretmedikçe, düşünceyi ve mantığı geliştirilmediği sürece zalimler dünyada Batılı hüküm sürdürecektir. Bu dünyada yedi milyar üç yüz bin kadar insan yaşıyor.
- Bu yedi milyar üç yüz bin kadar insandan dokuz yüz yirmi beş milyonu her gece aç yatıyor.
- Her 6 saniyede bir çocuk açlık nedeniyle ölmeye devam ediyor.
- 1 buçuk milyar insan sağlıklı içme suyundan mahrum.
- Her gün 30 bin çocuk en basit ilaçlara ulaşılamaması nedeniyle tamamen önlenebilir hastalıklardan ölüyor.
- Kedi-köpek maması, kozmetik ürünleri ya da sadece reklam giderleri için harcanan paralar, dünyadaki açlığı ve yoksulluğu defalarca önleyebilecek miktarda.
- Halen 7 milyara yakın insanın yaşadığı yeryüzünde nüfusun on mislini besleyebilecek seviyede üretim yapıldığı halde milyonlarca insan açlıkla pençeleşmekte.
- Bugün dünya nüfusunun %1’i dünya mal varlığının %40’ına sahiptir.
- Dünya’nın en zengin 5 kişisinin toplam serveti 280 milyar dolar civarında ve buna karşın en fakir 20 ülkenin toplam borcu yaklaşık 10 milyar dolardır. Dünya’da 2 milyarı aşkın sayıda insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Nereden bakarsanız bakın bir adaletsizlik söz konusu. [Ayrıntılı bilgi için tıklayın.]
Dünyanın bu noktaya nasıl geldiği konusunda uzun tarihi bir bakış açısı sunma gayreti için olmaya gerek yok. Sadece şunları hatırlayalım, eskilerimiz taviz verdi, çalışmadı, kayırdı, günlerini birbirine denk getirdi, bir iş bittiğinde başka bir işe başlamadı, 20. yüzyılda inşa edilen dünya sistemi içerisinde sistemin kurallarını kabul ederek girildi ve bugün parçalanmış bir İslam Devletleri ortaya çıktı. Bu noktada daha somut konuşmak gerekiyor. Biz Müslümanlar bu dünyada petrol hariç, dünya üretiminin sadece yüzde 5.6’sını yapıyoruz!
Dünya teknoloji ihracatında Müslümanların payı binde 4’ten ibaret. Dünya petrol ihracatındaki payları ise yüzde 36’dır. Petrol gelirlerinin kabaca üçte birini silahlanmaya harcıyorlar. Kime karşı? Birbirlerine karşı.
114 yıldır verilen Nobel bilim ödüllerini, biri Aziz Sancar hocamız olmak üzere üç Müslüman bilim adamı kazandı. Bu ödülü kazanan Yahudi sayısı 170’i aşkın. [Ayrıntılı bilgi için tıklayın.]
Müslümanlar bugün dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturuyorlar. ABD’li araştırma şirketi Pew, 2070’e kadar İslam’ın dünyanın en büyük dini olabileceğini açıkladı. Araştırmada, dünyadaki Müslüman sayısının 1,6 milyar olduğu, buna karşılık 2,17 milyar Hristiyan’ın yaşadığı ifade ediliyor. Yapılan nüfus tahmin modellemelerine göre bu sayılar 2050’ye gelindiğinde sırasıyla 2,92 milyar ve 2,76 milyar olacak. [Ayrıntılı bilgi için tıklayın.]
Grafikten anlaşılacağı üzere İslam’ın nüfus yoğunluğu olarak artmaya devam etmesi öngörülüyor. Ama buna karşın 57 Müslüman ülkenin dünyadaki üretimi bir hayli düşük düzeyde. 1.5 milyarlık Müslüman kitle 57 farklı ülkede bulunuyor. Bu 57 ülkenin üretim kapasitesi 1 İtalya, 1 Almanya kadar olamıyor. Bugün Müslümanlar dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturuyorlar. Ancak dünya ekonomi pastasına yaptıkları katkı sadece yüzde 5. Yani olması gereken değerden 4 kat az üretim söz konusu. [Ayrıntılı bilgi için tıklayın.] Hâlbuki bundan bin yıl önce İslam bilime ve insanlığa birçok armağan katmış ve üretimde büyük bir payı oluşturmuştu. Bu üretimde kıta Avrupa’sı geçimini bu yolla sağlarken insanlığa adaleti, iyiliği ve merhameti örnek teşkil ederek yayıyordu.
Eğer dünyada bir söz sahibi olmak istiyorsak durumumuzu iyi tahlil edip yapılacak işleri planlayarak hareket etmemiz gerekiyor. Kuru bir kalabalık olmaktansa çağa altın harflerle yazılacak, hak ile batılı birbirinden ayıracak ve inanan insanların tek bir çatı altında toplayacak vizyona ihtiyacımız var. Üretimin liyakatli kişilerce yapılarak işi ehline vererek iktisatta, ticarette, siyasette, toplumsal ve kültürel boyutta bir iddia sahibi olunması gerekiyor. Çünkü İslam ahlakı önceleyen bir yaşam biçimidir. Bu ahlakta yerinde yatmak, lüks ve israf içerisinde yaşamak yoktur. Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısas’ul Enbiya Tevarih’ül Hülefa adlı eserinden Peygamberimizin hayatını okumanızı tavsiye ediyorum. Göreceksiniz Allah’ın elçisi hiçbir zaman lüks ve rahatlık içinde yaşamıştır. İslam’ın yaşam tarzı içerisinde yine sadece Müslümanlar değil, tüm insanlığın hayrı için çalışmak vardır. Yukarıda da değinildiği üzere bugünkü dünyada kurulan sistemde açlıktan ölenler varken öte yandan çok yemekten dolayı obeziteden dolayı tedavi olanlar var. Bugünkü sistemde servet belirli ellerde toplanıp 7 nesil soyuna yetecek düzeydeyken kendi iaşesini dahi sağlayamayan 900 milyondan fazla insan vardır.
İslam’ın yaşam tarzı içerisinde ahlaki ve manevi duruşuyla kendisi için istediğini, bir başkası için istemedikçe gerçek iman etmeme, yani kişinin bir diğer kişinin iyiliğini gözetmekte vardır. İşte bunun yaşanması, insanlığın huzur ve refaha ermesi için İslam siyasi, iktisadi, içtimai ve hatta ferdi olarak insanlığa huzur getirebilecek bir iddia sahibi olan yegâne dindir. Bu iddia gayrimüslimlerce de pek tabi bilinmekle birlikte Batıl medeniyetler düşmani bir şekilde İslam coğrafyasına dolaylı veya doğrudan müdahaleler yapmaktadır. Tüm bunların son bulması yine bizim elimizdedir ve ancak çalışırsak gerçekleşecektir. İşte Saffat ekibi olarak bu bilincin aşılanması, fark edilmesi ve yayılması için bir araya gelerek çalışma gayreti içindeyiz. Gayret zekâdan üstündür ve tarihle sabittir. İnsanlığın tamamının saadet bulması inanan ve hareket olan Müslümanlar ile olacaktır. Gayret bizden takdir Allah’tandır.
Neden, niçin, nasıl bir İslam birliği olması gerektiği gelecek yazıda anlatılmaya devam edilecektir, inşallah.
İlgilisi için iki kaynak:
Muammer Gül, Orta Çağ Avrupa Tarihi, Bilge Kültür Sanat Yayınları
Sigrid Hunke, Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi , İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı, 2017, Çev. Servet Zengin
Ali AKTAŞ
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tarih Bölümünden 2017'de mezun oldu. 2018'de yüksek lisans eğitimine başladı.
Muhtelif dergilerde yazarlık yaptı..
Ney üfler, dolma kalem koleksiyonu ve Afrika okumaları yapmaktadır.