Saffat’ta Derdimiz ve Dersimiz

TOPLANTI NOTLARI

  • Bugün gerek insanlığın gerek İslam dünyası adına konuştuğumuz meselelerde ilk önce hastalığın teşhis edilmesi ve ardından tedaviye geçilebilmesi için teşhisin hastaya söylenmesi gerekir. Kendimize hastalıklarımızı çekinmeden anlatmalıyız, kabullenmeliyiz. Lakin hasta hastalığını kabullenemediği takdirde ne tedaviye geçebiliriz ne de hastalıkları konuşup durmaktan kurtulamayız. Hastalıklarımızdan birisi üzerine duralım: Tembellik. Bireysel bir özelliğin toplumun hastalığı haline gelmesi ile olan sonuç: Müslümanlar dünya üzerinde nüfus olarak takriben %33’ü ifade ederken, üretim olarak %10’u bile ifade etmiyor. Bizim düşmanımız bizim tembelliğimizden beslenerek bizi alt ediyor. Bugün biz -gençler- ‘nasıl üretebilirim’ sorusu ile kıvranmak yerine ‘nasıl kısa yoldan köşeyi dönebilirim’ diyerek çalış(m)ıyoruz.
  • Iraklı küçük bir kızın videosu bizim için sadece acının bir resmi olabilmektedir. Lakin böyle bir tanıklığımızın bizim için bir gerçekliğe dönüşebilmesi için acıyı yaşamamız gerekir. Bu ise ancak iki yolla mümkün olabilir: Ya gerçekten başımıza bir felaket gelmesi gerekir ya da bugün tanıklıklarımızı, içinde bulunduğumuz durumu, halleri temellendirmeye, anlamlandırmaya çalışırız. Yani, mümin olmanın gerektirdiği fiil olarak, tefekkür ederiz. Bugün kendi yaşantımızı, günlük rutinimizi, öğrendiklerimizi tefekkür edersek İslam birliği için niçin çalışmamız gerektiğini her hücremizle idrak ederiz. Örneğin; önümüzdeki suyun içerisinde bile faiz olduğunu ispat edebiliriz. Buradaki sorunu kaldırmanın yollarını düşündüğümüzde, İslam birliği ihtiyacına varırız. Saffat’taki görevimiz ise, en üst başlık olan İslam birliğinin altında oluşan alan başlıklarını, bu alanların altında oluşan alt başlıkları, bunların altındaki konuları çalışarak devasa dallanmanın/kökleşmenin ortaya çıkarılıp çözümlenmesidir.
  • Bir birey olarak bir topluluğun içinde bulunduğumuz konumu, içinde bulunduğumuz bir hali anlamlandıralım. Sorumluluklarımızın bizim için şu an ifade ettiği anlam ile tefekkür ederek bulduğumuz anlam arasındaki farkı görelim. Misal; ofis ortamında bilgisayar başında oturup ekrandan dolayı gözleri rahatsız olan bir kişinin zihnindeki meslek anlamı ile, yüzlerce metre toprağın altında karşısındaki duvara kazmayla vurarak kömürü çıkarmaya çalışırken nefes almada zorlanmaya başlayan kişinin mesleğinin kendisinde ifade ettiği anlam aynı mıdır? Biz mesleğimizi para kazanmak olarak mı anlamlandırıyoruz? İstanbul’da yaşayan 20 yaşındaki bir bireyin sorumluluğu nedir? Bir üniversitede Psikoloji bölümü öğrencisi olan arkadaş 180 kişinin içerisinde kimi ifade ediyor? Seninkinden tamamen farklı bir hayat görüşüne sahip olanların insanların çoğunlukta olduğu lisedeysen senin A kişisi olarak anlamın nedir? Eğer Somali’deki teyze, yerdeki gazetede gördüğü Türk bayrağını gazeteden kesip çadırına asıyorsa kendi işimizin ciddiyetini anlayabiliriz.

Kim bildiği ile amel ederse, Allah ona bilmediklerini öğretir.

(Hakim Tirmizi, Beyanü’l-Fark, s. 50; Ebü Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, c. X, s. 15; Adilni, Keşfü’l Hafâ, c. II, s. 347.)

1930’lu yıllar… Said Havva anlatıyor:

“İhvan-ı Müslimin’i kurduğumuz yedi arkadaşımızdan biri de İsmail idi. İsmail, evlat hasretiyle yanan ve dokuz sene sonra kız çocuğu olan bir babaydı. Kızına ‘Canan’ anlamına gelen Ruhiye adını vermişti. İhvan-ı Müslimin, her akşam olduğu gibi yine gizli toplantılarına devam ediyor, Mısır’ın güvenlik güçlerine yakalanmamak için büyük bir titizlik gösteriyordu. Bir akşam yine İsmail’in evinde bir araya gelmiştik. İsmail, bize tatlı ikramında bulunuyordu. Toplantı gece saat 01.00’e kadar sürdü. Nihayet sona ermiş ve evlerimize dağılmak için kalkmıştık. Üstad Hasan El-Benna evden tam ayrılırken İsmail kolundan tuttu ve dedi ki:

– Üstad’ım kızım öldü. Yarın cenazeye gelmeleri için arkadaşlara haber verir misin?

– İsmail, kızın ne zaman öldü?
– Biz içeride toplantı yaparken öldü.
– Bize neden haber vermedin, biz toplantı yaptık, tatlı yedik, niçin bize söylemedin?
– “Üstadım kızım öldü! Davam değil.”

Saffat

28.04.2019 Pazar 19.00

Laleli Camii, Ebu’l Vefa Vakfı