Ferdi ve Sosyal Kolektif Performans Üzerine

Mühendislik teknolojileri kullanılarak makinelerin, cihazların, internetin ve insanların(!) entegrasyonuyla tasarlanan süreçlerin çıktısı olan bir ürün veya hizmet elde edilir. Kalitenin sürdürülebilmesi, yeninin üretilebilmesi ve eski olanın geliştirilebilmesi için çok fazla/çeşitli bileşen, kaynak, şart ve değişken olması işi zorlaştırabilir, karmaşıklaştırabilir. Niceliksel ölçümler ve niteliksel değerlendirmeler, ürünün hayat döngüsü boyunca süren bir ihtiyaçtır. 

Günümüzün iş dünyasında ürün geliştirme takımlarında farklı geçmiş birikimlere, uzmanlıklara sahip çalışanların bir arada çalışması teşvik edilmektedir. Eskiden olduğu gibi departmanlar arasında iteratif iş akış mantığı ile değil de, birbiriyle kesişen proje fazlarını takip ederek ürünleri hayata geçirme yöntemleri geliştirilmiştir [1].

Sivil toplum çalışmalarına da bu açılardan bakılması performans arttırma arayışlarında yardımcı olabilir. 

Çok Disiplinli Takım Çalışması

Zorlu bir hedef doğrultusunda yürütülen sosyal çalışmalar, birden fazla akla, tecrübeye, uzmanlığa, kaynağa ve bakış açısına haiz olmayı gerektirir. Bir proje takımı, çeşitli işlevsel uzmanlıklara, birbirinden farklı düşünce ve davranış biçimlerine sahip kişiler ile teşkil edildiğinde proje geliştirme sürecini başarıyla yürütebilir. Farklı uzmanlıklara, odak alanlarına sahip çalışanlar ile sağlanan bu çeşitliliğin bereketi ancak takım üyelerinin birbiri ile etkileşime girmesi ile sağlanabilir. Dolayısıyla, müşterek bir hedef doğrultusunda yapılan çalışmanın verimliliğinin arttırılabilmesi, yeni tasavvurların geliştirilebilmesi ancak ve ancak bir arada olunduğunda sağlanabilen bir iletişimle mümkün olabilmektedir. Bir fotoğraf makinesi şirketinin zorlu bir projesinde hedeflenen başarıya ulaşan takımın üyesi şunları zikretmektedir: “Tüm ekip üyeleri büyük bir odada bulunduğunda, birinin bilgisi istemeden sizinkine dönüşür. Daha sonra sadece ekipte nerede durduğunuzu değil, genel olarak ekip için en iyinin ne olduğunu düşünmeye başlarsınız. Eğer herkes diğer kişinin pozisyonunu anlarsa, o zaman her birimiz daha fazla vermeye ya da en azından birbirimizle konuşmaya daha çok istekli oluruz. Sonuç olarak da ilk adımlar atılmaya başlanır [1].”

Takımınız hazır. Ama hedeflediğiniz ölçüde bir performans yakalayabilmek için kritik olan onlarca, yüzlerce faktör daha mevzu edinebilir. Yazının bundan sonraki kısmında, benzer yazılarda merceğe alınan performans etkenlerinden farklı olan birkaç faktör, çeşitli disipliner ve disiplin dışı yaklaşımlarla ele alınacaktır.

“Zorlu bir hedef…”

Bir kişinin “bir” olarak istidadının veya birler takımının “bir bütün” olarak potansiyelinin inkişafında en önemli tetikleyici, maruz kalınan güçtür, baskıdır, strestir. Diğer bir deyiş ile; dışarıdan gelen zorunluluktur, mahkumiyettir, mecburiyettir. Bu ‘hali’ somutlaştırmak için çeşitli örnekleri ileri sürebilir: Öğrencilerin sınav vakti yaklaştıkça çalışma performansının yükselmesi, yurt dışına gidenlerin yabancı dilini kullanmaya mecbur kalması ile artık o dile yabancı olmaması, yaşanan bir imkansızlık, felaket, trajedi, olağan dışı dönem sonrası bir toplumun kalkınması; 1. Dünya Savaşı sonrası milli mücadele başarısı, 2. Dünya Savaşı sonrasında Japonya kalkınması, Finlandiya kalkınması örneği, Anadolu’da Moğol istilası döneminde Osmanlı Devletinin kuruluşu… 

Hedefin zorluğu, içerisinde bulunulan halin karmaşıklığı* ve bunların birey üzerindeki etkisi sosyal kolektif çalışmalarda performansı geliştirmeye dair ipuçlar verebilir.

Bu satıra kadar söz edindiğimiz bir başarı tetikleyicisi olan baskı, dışsal bir motivasyon iken başarıya içsel motivasyonlar da kaynaklık edebilir tabii ki. Sorumluluğunu içselleştirebilen öğrenci, sınavına son zamanlarda çalışmak yerine gerektiği gibi orta-uzun vadeli çalışma planı yaparak vazifesini yerine getirebilir.

*İngilizce’deki ‘complexity’ kavramının karşılığı olarak ‘karmaşıklık’ kelimesi kullanılacaktır. Lakin bu kelime İngilizce’de ‘zorluk’ anlamını da içerdiğinden dolayı iki kavramın da ortak manası düşünülmelidir.

Performans-Stres İlişkisi

File:HebbianYerkesDodson.svg

1908’de Robert M. Yerkes ve John Dillingham Dodson namında iki psikolog gerçekleştirdikleri deneyler ile “uyarılma ve performans” arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmışlardır. Literatüre Yerkes–Dodson Yasası [2] olarak geçen bu çalışma, stres sağlayan çeşitli fizyolojik veya bilişsel uyarılmaların, performansı bir seviyeye kadar yükselttiğini göstermiştir. Kritik noktadan sonraki aşırı uyarılma şartları altında ise performans seviyesi düşmektedir. Deneysel sonuçlar çan eğrili bir grafik oluşturmaktadır: Performansın yükseltilebilmesi için stresin belli bir seviyeye kadar arttırılması gerekmekte ve en iyi performans seviyesi yakalanabilmektedir. İfrata doğru gidiş ise stresin bilinen olumsuz etkilerini doğurmaktadır. Hülasa, stres her ne kadar olumsuz bir faktör olarak değerlendirilse de belirli bir seviyeye kadar olması faydalıdır. Eğer kişi kendisine verilen bir görev karşısında hiçbir dikkat ve ilgi artışı sergilemiyorsa veya tam tersi olarak güçlü bir gerginlik yaşıyorsa bu durum kişinin performansı üzerinde negatif etki yapmaktadır. 

Stres sürecinin başından sonuna kadar kayda değer bir seviyede dikkat, (re)aksiyon gözlemlenmeyen bireylerin ise farklı bir mercekte değerlendirilmesi icab eder ve hastalık teşhis edilebilir.

Performans-Karmaşıklık İlişkisi

Modernleşen toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için hızla gelişen teknolojiden ve ürün çeşitliliği, dinamik müşteri talepleri, değişken malzeme ihtiyaçları, ekonomik, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik gerekliliklerinden dolayı üretim sistemleri gitgide karmaşıklaşmaktadır. Üretim sistemlerinin verimliliğinde ve ürün kalitesinde, ölçülebilir parametrelerin ve test edilebilir bileşenlerin dışında süreç boyunca insan faktörü etkisinin anlaşılabilmesi ve ölçülebilmesi konusu mühendislik çalışmalarında yer almaktadır.

Sistemin karmaşıklığını oluşturan/etkileyen faktörler objektif ve subjektif; ölçülebilir veri sağlayanlar ve ölçülemez olanlar olarak sınıflandırılabilir. Subjektif faktörler çoğunlukla insan kökenlidir. İnsanın kişiliği, yetkinliği, tecrübeleri, zihniyeti ve motivasyon kaynakları, sistem içerisinde üstlendiği işlevi gerçekleştirmesinde direkt ya da dolaylı belirleyicileri olmaktadır veyahut aksine etki belirsizliğini korumaktadır [3]. 

Şekil 2’de soldaki grafik, üretim verimliliğinin sistemin karmaşıklığına kalitatif bağımlı olduğunu sergilemektedir. Optimum verimliliğin yakalanabilmesi için sistemin geliştirilmesini gerektirirken aynı paralelde sistemin karmaşıklığı da artmaktadır. Bu durumu tasavvur edebilmek için bir misal: Üretilen ilk arabanın sahip olduğu mekanik sistem ile bugünkü araçların elektromekanik sistemi karşılaştırıldığında, karmaşıklık arttıkça enerji verimliliği, fonksiyonellik ve sürüş deneyimi gibi kriterlerde pozitif seyir kazanılır. Sağdaki grafik performans düzeyinin insan motivasyonuna ve görevin karmaşıklığına bağlılığını teşhir etmektedir. “İki faktör de karmaşıklık düzeylerine göre oldukça etkilenmektedir ve optimum motivasyon noktası mevcuttur [3].”  

Söz konusu performans sergileyici insan olduğunda, algılanan karmaşıklık kavramı doğmaktadır. Birey, içerisinde bulunduğu işi, hali veya konumu nasıl algıladığı performansı için kök etkendir. Bu sebepten ötürü performansın yükselebilmesi veya görevin başarıyla tamamlanabilmesi için önce karmaşıklığın doğru ve yeterli düzeyde algılanabilmesi ve yapılan işin kişinin kendisiyle anlamlandırılabilmesi gerekmektedir. Kişi, bu içselleştirmeye dayalı olarak becerisine, gücüne, alışkanlığına ve öz yeterliliğine bağlı olarak görevini nasıl tamamlayacağını belirler. “Bireysel olarak, çalışanların belirli performans gereksinimlerine karşı stres tepkileri ortaya çıkacaktır. Bu tepkiler, çalışanların yetenekleri, karakter özellikleri ve zihinsel tutumları bakımından mevcut kaynaklarına bağlı olarak olumsuz ve olumlu olabilir [3].” Stresin sağladığı bu motivasyon kaynağının nasıl, ne türde ve ne seviyede oluşacağını belirleyen anlamlandırma olayı ise kişinin gerçeklik algısının meyvesidir.

Gerçeklik Algısı ve Konfor Alanı

İnsan doğası gereği zora düşmedikçe yeteneklerini sonuna kadar kullanmaz.

Sun Tzu, Savaş Sanatı

Gerçeklik algısı, kişinin sahip olduğu karaktere, zekaya, eğitim seviyesine, çevreye ve geçmiş birikime bağlı olabilir. Kişinin gerçeklik algısı ancak iki şekilde gelişebilir. En etkili olarak birincisi, gerçekliği deneyimlemektir. Savaş gerçekliğini, savaşı yaşayan birisinden daha doğru kimse algılayamaz. Gerçeklik algısını geliştirmenin diğer yolu ise bilinçlenmedir. Eğitim almak, kitap okumak, birinin yanında yetişmek gibi bilinçlenme vesileleri ise deneyimlemeye kıyasla gerçeklik algısını geliştirmekte kısmen etkindir. Kişinin savaşı anlamlandırabilmesi için bir savaşta asker veya muhabir olarak yer almasını ya da savaş mağduru olmasını şart koşamayız. Kişinin deneyimleme ile gerçeklik algısını kuvvetlendirmesi için savaş meydanına atlaması önerilen yol olmasa da konfor alanını terk etmesi şarttır. Burada işaret edilen, standart yaşantı içerisinde süregelen kişisel gelişim için yapılanlar ya da sıra dışı şeyler deneyimlemek, bilinmezin peşinden koşmak olan maceraperestlik değil. Meselelerin ihata edilmesinde ifrat veya tefrit üzerinden örnek vermek kolaylık sağlayabilir: Küçük bir çocuğun konfor alanı annesi babasıdır, yani ailesinin yanıdır. Akli iradesi olgunlaşmış yaştaki bir çocuk eğer babasını savaşta kaybederse bu deneyim onun konfor alanını uzun bir süreliğine neredeyse yok etmiş olur. Öte yandan o çocuk, savaş gerçekliğini el bebek gül bebek büyüyen akranlarından hayatı boyunca daha doğru anlamlandırır. Dolayısıyla insanın hakikat ile arasındaki perdeleri yırtmasının en kestirme yolu, konfor alanını terk ederek deneyimlemedir. Tasavvuf geleneğinden öğrendiğimiz birçok hikayeye göre tekkeye gelenlere önce nefislerine ağır gelen işler verilir, haller yaşatılır. Bir dert varken o hırka ile bin dert giydirilir. Yunus’un Aşık Yunus olmasını sağlayan, konfor alanı içerisindeki birtakım gündelik rutinler midir? İlmine hayran olduğumuz hangi alimin hayatı sadece kitap okuyarak medresede, kütüphanede geçmiştir? Hikmet odur ki, sufilerin mertebeleri ancak çile ile artar ve o meşakkatli yolun sonunda hakikatin keşfine mazhar olabilirler. Bu noktadan referansla kendi konfor alanımızı tanımlayabilmek ise uzun bir murakabe gerektiriyor… Psikoloji gözlüğünü takarsak mevzu edinilen kavramı daha cılız bir manada, kendini aşma olarak okuruz.

İnsan zorlukla sınanmadan içindeki gücü keşfedemez.

Açılmamış kanatların büyüklüğünü kimse bilemez. 

Prof. Dr. Kemal SAYAR

Anlamlandırma-Performans İlişkisi

Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.(65)

Şimdi ise Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.(66)

Enfal Suresi, 65-66. ayetler

Mücadeleye teşvik ile başlayan bu ayetlerde Allahu Teala niceliksel bir çerçevede müminlerin zor durumda başarıya ulaşacaklarını müjdeliyor. Savaşa teşvik edilenlerin sadece iman eden nitelendirilmesi ile değil de aynı zamanda sabırlı olarak da zikredilmesi, bu kelimenin altını çizdiriyor. Yani bir diğer hakikat hissesi de, zorluğa dayanabilme şartı. İlk ayetin sonunu okuduğumuzda bu başarının sebebini iki kavim arasındaki hakikati anlayabilmenin, idrak etmenin farkına bağlıyoruz. Müminlerin algıladığı savaş gerçekliği ile diğer kavimlerin savaş gerçekliği farklıdır: Niçin savaşıldığı, savaşın ne uğruna yapılabileceği, karşılığının ne olacağı bilmek, içerisinde bulunulan zor halin aşılmasında, başarıya ulaşılmasında bir anahtar. Müslümanların uhrevi motivasyonuyla, en ileri görüşlülüğüyle içinde bulunduğu hali anlamlandırması, karşı kavmin kaybettiği nokta. Lakin sonraki ayette, aşılabilecek zor durumun niceliği 10 misilden 2 misle düşürülüyor. Bunun gerekçesi ise müminlerin birtakım zaafları. Bu yazıda bu zaafların neler olabileceği tartışmasına girmeden, “Konfor alanımız dahilinde kalmak, bu iki ayette bahsedilen güç farkının oluşmasının sebebidir.” tezi, yeni bir tefekkür merhalesine mecbur bıraktırıyor.

Sözün Sonu

Sosyal çalışmalarda edinilen hedeflerin çoğu, nihai olarak makro ölçekte olduğu için doğası gereği zordur, karmaşıktır. Hedefin karmaşıklığının ihata edilebilmesi uzun vadede derinleşmeyi ve planlamayı gerektirir. Takım üyeleri bunları yaparken konfor alanlarını terk edecek bir mecburiyet hissetmiyorsa ve sorumluluklar konfor alanı ile sınırlandırılıyorsa o zor hedefe varış için gereken performansı yakalamak mümkün olmayabilir. Veyahut o karmaşıklık takım üyeleri tarafından yeterli bir seviyede algılanamıyorsa o zorlu hedef, takım üyelerinin konfor alanında olan hedeflerin standardında kalacaktır. Toplantılar, gün içerisinde aynı sürede yapılan başka bir aktivitenin standardına indirgenerek gün planında benzer vakit işgali ile; ortaya konulan dokümanlar ders notları ağırlığı ile; yapılan araştırmalar merak edilen bir konuda internette dolaşmak ile eş olabilir.

Sosyal çalışma takımları ancak farklı geçmiş birikime, uzmanlığa ve anlayışa sahip üyelerden oluşursa ve bu çeşitlilik yeterli etkileşim ve iletişim ile beslenirse takım kolektif hedefe varmak için daha iyi performans gösterebilir.


Kaynakça

[1] H. Takeuchi, I. Nonaka (1986), The New New Product Development Game, Harvard Business Review. Pg. 140

[2] R. M. Yerkes, J. D. Dodson (1908), The relation of strength of stimulus to rapidity of habit‐formation

[3] B. Brinzer, A. Banerjee (2018), Measuring the Human Aspect: The Key for Managing the Complexity in Production, Springer International Publishing. Pg. 17-18.

[4] A. Banerjee (2015), Integrating human motivation in service productivity. Procedia Manufact. 3, 3591–3598.

Furkan Cantürk
Yapay Zeka Yüksek Lisans Talebesi - Özyeğin Üniversitesi

2015 yılında Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesinden, 2020 yılında Özyeğin Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitede Yapay Zeka Yüksek Lisans derecesinde eğitimini sürdürmekte ve asistanlık yapmaktadır.

Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) ve İslam Dünyası STK'ları Birliği (İDSB) gençlik kurullarında aktif görev alıyor.

Amatör okçu.