![](https://saffatdergisi.com/wp-content/uploads/2020/08/aliya-izzetbegovic-foto-e1597646896601-1024x653.jpg)
Kendisinin İslamsız düşünülemeyeceğinden bahseden Aliya İzzetbegoviç, Müslüman halkların yegâne kurtuluşunun İslam olduğu düşüncesini İslam Deklarasyonu isimli kitapla dile getirmiştir. Kitabın konusunu ilk sayfada yazan
Gayemiz: Müslümanların İslamlaştırılması
Sloganımız: İnanmak Ve Mücadele Etmek
ifadeleri oluşturmaktadır. Kitap; Müslüman halkların geri kalmışlığı, İslamî düzen ve İslamî düzenin bugünkü sorunları, olmak üzere üç ana başlığa ayrılmıştır.
İlk bölümde, hemen hemen her Müslüman kesimde şiddetli tartışmalara yol açan ve üzerinde bir uzlaşma sağlanamamış olan muhafazakârlık ve modernizm kavramları incelenir. Birbirinden farklı olarak görülen bu kavramların ancak bir arada anlaşılması ve ortak paydada toplanması ile kurtuluşa erişelebileceğinden bahsedilir. Batı’nın yenilikçi hareketlerinin yanlış anlaşılmasının asıl geri kalmışlık olduğunu vurgulayan Aliya, Türkiye ve Japonya örneklerini mukayese ederek manevi hürriyetin elden gitmesini geri kalmışlığın asıl sebebi olarak görmektedir. Yenilikçi olmanın kültür ve manevi değerler olmadan bir mana ifade etmeyeceği ve arzulanan medeniyet mefhumunun aksine ilkelliği ve barbarlığı temsil edeceğinden bahsedilir. İlk bölümün ilerleyen safhalarında ise geri kalmışlıktan kurtulamamanın ve güçsüzlüğün asıl nedeninin muhafazakârların ve yenilikçilerin Müslüman halkın bugünkü konumunu anlama konusunda kilit durumda olması ve halkın bu noktada umursamazlığı olduğu belirtilir.
İkinci bölüm, İslamî düzen üzerine fikirleri içerir. İslam’da ruhbanlık kavramı bulunmamasına rağmen birtakım şeyh ve hocaların kendilerini kul ile Allah arasına aracı olarak koyduğundan daha önceki bölümde bahsedilmişti. Bu bölümde ise bu kesimin dua kavramını yanlış anlamaları ve bu bağlamda yorumlamaları üzere ortaya çıkan karmaşalar ele alınmıştır. Aliya, artık sadece dua ve din ile hayatın tanzim edilmemesi gerektiğini, bunun yanında bilim ve çalışma ile de her alanda ileriye dönük faaliyetler yapılmasının zorunluluğundan bahsetmiştir. İbadethane ile fabrikanın yan yana olması ancak dünya düzeninden Müslüman halka zafer getirecektir. Sadece edebî yönden verilen talim ve terbiyenin yetersiz olduğu görüşü ifade edilmiştir ve hayatı kolaylaştıracak bilimsel düşüncelerin de kazandırılmasının gerekliliği bu bölümün konusunu oluşturmuştur.
İslamî düzen içerisinde Müslümanların sahip oldukları bir diğer buhran ise hedefin vasıtayı mübah kıldığı görüşüdür. Aliya’ya göre hiç kimsenin İslam’ın güzel adını ve bu davayı usulsüz yollar aracılığıyla lekelemeye hakkı yoktur. Bu sebepten ötürü gayenin mukaddes olması bu yolda kullanılacak yakışıksız vasıtaları takdis etmeyeceği gibi hedefi daraltır, sığlaştırır.
Kitabın son bölümünde İslamî nizama giden yolun dinin yenilenmesinden mi yoksa siyasî bir devrimden mi geçtiği sorusu ele alınır. Bu bağlamda; ırkçılık, panislamizm, Hıristiyanlık, Musevilik, kapitalizm ve sosyalizm gibi kavramlar incelenir.
Aliya İzetbegoviç, kurtuluşu daima İslam’da görmüş ve diğer devletlerin tüm eylemlerine rağmen zaferin er ya da geç Müslüman halkalara ait olacağını savunmuş bir liderdir. Kitabın son cümlelerinde de asıl amacını ortaya koymuş ve Müslümanlar için tek yolun çalışma, mücadele ve fedakarlıktan geçtiği; mucize beklemenin fayda etmeyeceği mesajını Müslümanlar başta olmak üzere tüm dünyaya duyurma davasını gütmüştür.
Mustafa ÖZGÖR
Edebiyat, resim, tasarım ve yazılım alanlarıyla ilgileniyor.